“KAYIP AYDINLANMA” KİTABI HAKKINDA
“KAYIP AYDINLANMA” KİTABI HAKKINDA-Adem ESEN-Yeni Meram Gazetesi
S. Frederick Starr’ın Lost Enlightenment: Asia’s Golden Age From The Arab Conquest to Tamerlane. The forgetten story of Central Asia’s enlightenment –its rise, fall and ndurng legacy, adlı İngilizce kitabı Kayıp Aydınlanma Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı şeklinde Türkçeye çevrildi. 682 sayfalık kitabın çevirisi gayet başarılı olup Yusuf Selman İnanç tarafından yapılmış, kavramların ve ifadelerin Türkçeye uygun biçimde aktarıldığı görülmektedir.
Pek çok Batı menşeli yayında Doğu’nun özellikle İslam coğrafyasının medeniyetten çok geri kaldığı, hiçbir şey üretilmediği iddia edilmektedir. Hatta bunları içimizde dillendirenlerin sayısı hiç az değildir. Hatta bu tür düşünceler yakın geçmişte çok etkili olduğundan kendi medeniyetimizin olmadığı ve Avrupa medeniyetini tüm değerleriyle almamız gerektiği görüşü belirli mahfillerde hakim olmuş, buna göre politikalar yürütülmüştür. Öyle ya İslam dünyasında hiçbir zaman medeniyet olmuş mudur? Müslümanlar bilime, sanata, estetiğe bir şey katmış mıdır? Müslümanlar savaş ve yağmacılık dışında bir şey ortaya koyabilmiş midir? Türkler İslamiyet’i seçikten sonra medeniyet inşa edebilmiş midir? Avrupa merkezli düşüncelerde bunların hepsine olumsuz cevap verilir. Zira uzun süreden beri Batıya açık, kendi medeniyetine kapalı bir anlayış hakimdir.
Yukarıda künyesi verilen kitapta adı üzerinde bin yıl öncesinde bugün İran, Afganistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Pakistan, Hindistan (kuzey kesim), Uygur bölgesi kesimini içeren Orta Asya bölgesindeki ilmi, felsefi, fenni, hukuki hareketler ve düşünceler incelenmiştir. Kitabın başlangıcında önde gelen ilim ve siyaset adamları ile kronoloji yer almıştır.
Kitaba yaşı 18 olan İbni Sina ile 28 olan Biruni’nin mektuplaşmaları ile başlanmaktadır. Yazara göre bunlar bilimsel keşfin tam özünü yakalamışlardı. Bu dönemde herkese açık bir entelektüel ve felsefi ortamın olduğundan bahsedilmektedir. Dönemin bilim adamları çok yönlüdür. Tıp, astronomi, tabiat, ilahiyat, felsefe gibi birçok konuyla ilgilenen ve kitapları Batı’da da yüzyıllarca okutulanlar (İbn Sina, Farabi, Harizmi, Kindi, Razi, Cabir, Hayyam, Gazali vs) vardır. Büyük orta Asya dünyanın en büyük ticaret merkezine ve müreffeh kentlerine sahipti. Yazara göre bu durum, her haliyle Aydınlanma çağıydı.
Yazar bazı Batılıların “Doğu Despotizmi” önyargısına da karşı çıkar. Yazar, İslam dünyasının bilim ve düşünce hayatına çok şey kazandırdığını ispat etmektedir.
750 yılından 1200’lerde Cengiz’le, Timur’la 1400’lü yıllar uzanan süre incelenir. Kitapta Sünni ile Şii Müslümanların ihtilafları yer alır. Devletlerin mücadeleleri ve tabii ki savaşlardan söz edilir.
Bu dönemle ilgili elden geçmemiş pek çok orijinal Arapça ve Farsça veya bölge dillerindeki kitaplardan da bahsedilir, özellikle matematik, tıp, mimari, felsefe ve din bilimlerindeki çalışmalara yer verilir. Amerika'nın erken keşfinin buradan yapıldığı geometricilerin ve matematikçilerin ilahiyatçılara ve metafizikçilere üstün geldiğinin göstergesi olarak ifade edilir. Kaşgarlı Mahmut'un Japonya'yı da gösteren en eski haritayı çizdiğinden bahsedilir. Hatta bazı Avrupalı bilim adamlarının Avrupa Rönesans’ı hümanizminin Orta Asya'daki bu felsefi sorgulama olmadan meydana gelemeyeceğinden bahsedilir. Yine bu dönemde en önemli keşfin bireyin keşfedilmesi olduğu Avrupalılar tarafından ifade edilmektedir.
Müslüman Arapların Orta Asya'yı fetihlerinden sonra bu bölgedeki bilimsel ve felsefi gelişmelerin İrani ve Türki unsurlar tarafından gerçekleştirildiği ifade edilerek sosyal hayatın kentleşmenin tabii ki eskiden mevcut ve diğer unsurların da etkisinin olduğu belirtilir.
Yazar bölgedeki kaynak kullanımındaki teknik ve iktisadi verimliliğe dikkati çeker ve sulama sisteminin Sovyetler döneminden üstünlüğünü savunur. Üretim yanında ticaretin etkinliğinin iktisadi refahı sağlaması üzerinde durur. İpekyolu yerine Kağıtyolu teriminin kullanımının daha doğru olacağından bahseder. Yazar kaynakları derinlemesine araştırmıştır, bölgeyi adım adım gezdiği de anlaşılmaktadır.
Orta Asya'nın şehirleri Semerkant, Buhara, Kaşgar, Harezm, Bağdat, Isfahan, Merv, ürgenç, Belh, Mergan ve diğerleri hakkında da bilgi verilir. Dönemin şehirleri Roma’dan dört kat, Paris ve Londra’dan çok daha büyüktüler. Mesela Semerkant'ta çocukların 5 yaşına geldiğinde okuma yazmayı öğrendikleri ve hemen ticarete yönlendirildiklerinden söz edilir. Burada matematiğin öneminden bahsedilir. Hanefliğin bölgede kökleşmesinin sebebi olarak da pratik çözüm getirdiği içindir. Bu bölgede hadis derlemeleri gelişmiş, İslamiyetin temel kaynakları olan Buhari, Müslim gibi kaynakları derleyenler bu bölgedendir. Ayrıca Ahmed bin Hanbel de buralıdır. Ayrıca yazar Selçuklu döneminde Sünniliğe verilen önemden dolayı Nizamülmülk ve Gazali'ye karşı sert tavır takınır.
Orta Asya medeniyetlerin kesişme yeridir. Budist dininin etkilerine de yer verilmiştir. Yine Nasturilerden bahsedilmektedir. Çin ve Hind uygarlıkları da yer yer ele alınmaktadır.
Yazar İslamiyet sonrasında da etkili olan kayıt tutma (kodifikasyon) geleneğini Budizme bağlar. Ancak Bakara Suresinin son ayetlerinden birisinin bir sayfa uzunluğunda olup kayıt tutma ile olan ilgisini hatırlatıyoruz.
Yazar Arapların savaşlarıyla kütüphanelerin yok edildiğini iddia eder, ama bazı kitapların şehirlerde kaldığından bahseder. Burada kaynak göstermediği anlaşılmaktadır. Bu sebeple biraz çelişkili bilgiler vardır.
Arapça yanında Farsçanın gelişmesi, ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılar döneminde Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe yazdığı Divanı Lügati’t-Türk hakkında bilgiler yer almaktadır.
1219 yılında Moğol Cengiz Han’ın ortaya çıkması ve büyük bir katliam ve yağma tahrip etmesi üzerinde durulur. Soykırım teşebbüsüne alınabilecek katliamlar Orta Asya’daki nüfusu yok etmiş, kütüphaneleri ilim merkezlerini yerle bir etmiştir. Cengiz imparatorluğunun Çin, Batı Asya’daki faaliyetleri verilir. Bu arada Orta Asya gökbiliminin Çin’dekinden çok yüksek olduğuna vurgu yapılır. Moğol istilasının arkasından tasavvuf akımlarının arttığı da belirtilir. Bu dönem ile Rusya ile İngiltere’nin bölgeye hakim olmalarının ilişkisi de kurulur. Bir başka faktör, yıkıcı depremler olmuştur.
Kitabın son bölümünde Timur’un ve haleflerinin Orta Asya’daki kültür ve bilim faaliyetlerine yer verilmiştir. Timur da ele geçirdiği yerlerde minare adı altında kellelerden kuleler inşa ettirmişti. Yazara göre Timur’un 1402’de Yıldırım’ı yenmesi, İstanbul’un fethini elli yıl geciktirdi.
Yazar Rönesans anlayışı önünde din anlayışı ile geleneksel anlayışı görür ve matbaaa konusunu işler. Timur’un üvey evlatları olarak Babürlüler, Safeviler ve Osmanlıları görür. Bu konuyu ayrıca tartışmak ve özellikle Osmanlının Avrupa’ya katkılarını da incelemek gerekir.
Anlaşılan kendi medeniyetimizi ele alan araştırmalara daha çok ihtiyacımızın olduğudur. Anlaşılan Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini iyi incelemek gerekiyor. Bunun için de başta Osmanlıca olmak üzere öz kaynakları değerlendirmek önceliğe alınmalıdır. Bu kapsamda Türklerin Tarihi Mirası, İslam Düşünce Atlası gibi çalışmalar ve uzmanlar unutulmamalıdır.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.